|
Türklerde ordu ile milleti birbirinden ayrı düşünmek olanaksızdır. Millet ne zaman sıkıntıya düşse, ordu hem milletin hem de devletin imdadına yetişmiştir. Ordu, Türklerin tarihinde daima milletin ve devletin temelini oluşturan öğe olmuştur.
Mustafa Kemal, Askeri Rüştiye'ye başladıktan (1893) kısa bir zaman sonra kendini arkadaşlarına ve öğretmenlerine kabul ettirir. Zeki, onurlu ve çalışkandır. Hele matematikte üstüne yoktur. Bütün öğretmenleri Mustafa'yı takdir ederler. Özellikle matematik öğretmenin gözünde Mustafa'nın bambaşka yeri vardır. Matematik öğretmeni, Yüzbaşı Mustafa, öğrencisinin çalışkanlığına, karakterine ve yeteneklerine hayrandır. Bir gün Yüzbaşı Mustafa öğretmen, öğrencisi Mustafa'ya şöyle der:
-Oğlum, senin adın Mustafa, benim adım da. Arada fark olsun. Bundan sonra senin adın MUSTAFA KEMAL olsun der. Öyle de olur.
Yıllar sonra Mustafa Kemal'e bir isim daha verilir. Bu defa ismi veren YÜCE TÜRK ULUSU'dur. Aziz kurtarıcısına ATATÜRK soyadı verilir.
Mustafa Kemal 1896 yılında Manastır Askeri ıdadisine girer. 13 Mart 1899 tarihinde ıstanbul'da, Harbiye'ye giren Mustafa Kemal 10 Şubat 1902'de Harbiye'den mezun olurken, 21 yaşında pırıl pırıl bir teğmendir.
Mustafa Kemal, babasından kendisine hatıra kalan kılıcı ile Harbiye'den teğmen olarak ayrılırken, geride bıraktığı yıllar bir bir gözünün önünden geçer. Aynen Ankara istasyonundan 27 mayıs 1938 bir Cuma günü son defa ayrılırken, karanlıklara bakan gözlerinin önünden geçen hatıralar gibi. Bir farkla ki, birincisinde o ışık saçan gözler, geleceğe ümit ve arzu ile, ikincisinde ise vazifesini yapmış olan insanların rahatlığı içinde ama hüzünle bakar.
İşte şimdi, çocukluğundan beri arzu etmiş olduğu askerlik mesleğine girerek Harbiye'den mezun oluyordu. Artık canı kadar sevdiği güzel yüzlü annesinin elini öpüp, hayır duasını almasının zamanı gelmiştir. Mustafa Kemal, Askeri Rüştiyede iken annesi Zübeyde hanım, Ragıp efendi isminde biri ile evlenir. Mustafa Kemal önceleri bu evliliği içine sindiremeyerek ana evini terk edip, uzaktan akrabası Rukiye hanımın evine gider. Üvey babasının temiz kalpli ve iyi bir insan olduğuna kanaat getirene kadar bu duygular devam eder. Annesine kırgınlığının nedeni, kendisine haber vermeden evlenmiş olması, babası Ali Rıza beye olan son derece bağlılığı veya içinden gelen isyan dalgalarıdır.
Ama ne olursa olsun, zamanla üvey babası ile aralarında güzel ilişkiler kurulur.
Harbiye'yi çok iyi bir derece ile bitiren Mustafa Kemal kurmay sınıfına ayrılır. Üç yıllık kurmay öğrenimini de başarıyla bitiren Mustafa Kemal 11 Ocak 1905 yılında "KURMAY YÜZBAŞI" olarak ıstanbul Harbiyesinden mezun olur:
Aynı gün annesine gönderdiği fotoğrafın arkasına şunları yazar:
"Hatırlar mısın anne? Bakın neler olacağım demiştim. İşte ilk basamağı."
Mustafa Kemal
ÜLKENİN DURUMU
Mustafa Kemal'in Harbiye'yi bitirdiği yıllarda ülkenin durumu içler acısıdır.
Namık Kemal'in : "Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini"
Mısraları, ülkesini ve ulusunu seven her vatanseverin ağzında hüzünlü bir şarkı gibi dolaşıyordu.
Ülkeyi bu durumdan kurtarabilmek için Mustafa Kemal Şam'da "Vatan ve Hürriyet" adında bir cemiyet kurdu. Bu cemiyeti yaygınlaştırmak istedi. Fakat Suriye'de, Yafa'da, Kudüs'te, Beyrut'ta uygun ortam bulamadı. Bu cemiyeti daha da geliştirebilmek için tayinini Makedonya'daki üçüncü orduya yaptırmaya çalıştı.
30 Eylül 1907 tarihinde Mustafa Kemal Balkanlardan sorumlu 3. Ordu'ya tayin edilir. Binbaşı Enver de bu ordunun içinde olduğu için Selanik'te sık sık buluşup konuşuyorlar.
Mustafa Kemal ne denli atılgan ve konuşkansa, Enver o derece içine kapanık ve suskun. Mustafa Kemal ne kadar gerçekçi ise, Enver o derece romantiktir. Enver hayal kurar, Mustafa Kemal öneriler ve çözümler üretir, hatta arada sırada arkadaşlarının arasında atamalar bile yapar. Ancak bu atamalar bir hayal gücünün değil, ileriye dönük planlarının eseridir.
Örneğin: 1908 yılının soğuk bir kış akşamında, Selanik'te ölgün ışıkların aydınlattığı bir küçük kahvede,Mustafa Kemal gene görev dağıtımı yapıyordu. Arkadaşlarından birini başbakan, diğerini de savunma bakanı yaparken çok sevdiği çocukluk arkadaşı olan Nuri(Conker) dayanamayıp sorar.
-Pekiyi Kemal, sen ne olacaksın?
Cevap kimsenin beklemediği kadar kısa ve açıktı.
-Sizleri o mevkiye atayan kimse, o kişi olacağım.
23 Temmuz 1908 ihtilal Binbaşı Enver'e liderlik yolunu açıyordu. O kısa sürede yükseldi ve 1913'te Paşalık rütbesini aldı. 23 Temmuz 1908 ihtilali "Genç Türkler'in ve Genç Subayların ihtilaliydi. Gerçekten bir ihtilaliydi. Gerçekten bir ihtilaldi, devrimle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yoktu. 23 Temmuz 1908 ihtilali devletin ne sistemine ve yapısına, ne de özüne en ufak bir şekilde müdahale etmemişti. Osmanlılık ve saltanat her kurum ve kuruluşu ile korunuyordu.
Mustafa Kemal'in PAŞA olması ise, amansız mücadeleler ile geçen bir zamanın ve Çanakkale'de, Anafartalar'da, Dumlupınar'da, Kocatepe'de, Sakarya'da elde edilen zaferlerin sonucudur.
Mustafa Kemal Paşa ile Enver Paşa arasındaki en önemli fark da bu olsa gerek.
Bu iki idealist kişi 1911'de ıtalyanlara karşı Trablusgarp'ta büyük bir direniş hareketini gerçekleştirdiler. Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine ıstanbul'a döndüler. Bu savaş sonunda Enver ordudaki görevine devam ederken Mustafa Kemal Sofya'ya Ateşemiliter olarak atandı. Birinci Dünya Savaşı başlayıncaya kadar da bu görevde kaldı. Savaş başladığı zaman Mustafa Kemal cephede görev almak istedi ise de bu isteği olumlu karşılanmadı. Daha sonra Tekirdağ'da yeni kurulan 19. Tümenin komutanlığına atandı (2 Şubat 1915). Kısa sürede tümenini hazırlayan Mustafa Kemal Maydos'a geçti.
15 Şubat 1915 Çanakkale savaşlarının başlangıcıdır. Mustafa Kemal ilk günden beri elindeki kuvvetler ile savaşın başında ve içindedir. Var güçleriyle Çanakkale boğazına saldıran düşman kuvvetleri 18 Mart 1915'de denizdeki savaşta yenilir. Fakat, ıstanbul'a ulaşmak isteyen ıtilaf Devletleri bu kez de karadan şanslarını denemeye kalkarlar.
Bu arada 25 Nisan 1915 sabahı acı bir olay olur. Osmanlı Hükümeti ve Genelkurmayı Gelibolu ve Ege denizi tarafında gelecek bir kara savaşını düşünmemektedir. Bu konuda hzırlıklı da değildir. Ancak Mustafa Kemal, düşmanın, ölü bir konumu olan Arıburnun'dan çıkartma yapacağını anladığı için, emri altındaki 57. Alayı Kocaçimen mevkine getirir. Mustafa Kemal Conkbayırına vardığı sırada 9. Tümene bağlı 27. ALayın askerlerinin Conkbayırına doğru kaçtıklarını görerek önlerini keser ve sorar,
-Nereye gidiyorsunuz?
-Düşman geldi.
-Nerede?
Kaçan askerler 261 rakımlı tepeyi işaret ederler. Gerçekten de, düşman önünde hiçbir engel olmayan tepeye doğru yaklaşmaktadır. Mustafa Kemal'in yanında ise bir, iki subay ve kaçan erlerden başka kimse yoktur. Kendi Alayı hala Kocaçimen'dedir. Hemen kumandayı ele alarak emir verir.
-Düşmandan Kaçılmaz.
-Cephanemiz yok.
-Cephanenizden daha güçlü süngünüz var.
-Süngü tak hücüm
Hemen arkasından ALLAH ALLAH sesleri bütün ovaya yayılır. Kahraman Türk askeri şimdi süngüsüyle, boğaz boğaza çarpışmaktadır. Bu mücadele neticesinde biraz zaman kazanılmış ve 57. alay savaş alanına yetişmiştir. Sabah saat 10'da şanlı 57. alay, Mustafa Kemal'in şu emri tekrar hücuma geçer.
"SiZE BEN TAARUZ EMRETMİYORUM. ÖLMEYİ EMREDİYORUM. BİZLER ÖLÜNCEYE KADAR GEÇECEK ZAMAN İÇERİSİNDE, YERİMİZİ BAŞKA KUVVETLER VE BAŞKA KUMANDANLAR ALABİLİR. İLERİ."
Bu savaşı Türk ordusu kazandı. Ancak 57. Alay tümüyle şehit düştü. 1 Haziran 1915'de Mustafa Kemal Albaylığa yükseldi.
Bu yenilgiye rağmen ıtilaf Devletleri 6/7 Agustos gecesi Anafartalar'a asker çıkarıldı. Şiddetli çarpışmalar başladı. Bu sırada kurulan Anafartalar Grup Komutanlığını üstlenen Mustafa Kemal 10 Agustos'daki çarpışmalarda düşmana büyük kayıplar verdirdi. Düşmanın Conkbayırı'na yerleşmesini engelledi.
Bu savaşlar için, ıngiliz Kuvvetleri Kumandanı Hamilton, yazdığı "Gelibolu Savaşları" adlı kitabında şöyle der;
"TÜRKLER BİRBİR ARDINCA ALLAH, ALLAH HAYKIRIŞLARIYLA HAKİKATEN PEK YiĞİTÇE SAVAŞTILAR. BU SAVAŞI YAZI İLE ANLATMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR".
ıngilizler, bütün çırpınmalarına rağmen,kahraman Mehmetçiğin ve eşsiz Mustafa Kemal'in savunma hatlarını aşıp, Çanakkale boğazını geçemezler ve 20 Aralık 1915 günü Çanakkale'de çekilmeye başlarlar.
Bu geri çekilişi ıngiliz yazar Alan Moorehead 'Gelibolu' adlı kitabında şöyle anlatır.
'O genç ve dahi Türk şefinin, o esnada orada olması müttefikler bakımından talihin en acı darbelerinden biridir.'
Çanakale'de 251309 Mehmetçiğimiz şehit olurken; ıngilizler ve Anzaklar 205000, Fransızlar ise 47000 kayıp veriyorlardı.* Çanakkale savaşlarından sonra ıstanbul'a dönen, Mustafa Kemal Edirne'de bulunan XVI. Kolordu Komutanlığına atandı. (11 Mart 1916). Kısa sürede bu görevde kalan Mustafa Kemal Rusların Erzurum'a kadar inmesi üzerine II. Kolordu adıyla yeni kurulan orduya tayin edildi. Mustafa Kemal 16 Mart 1916 günü Diyarbakır'da, 26 Mart 1916 XVI.Kolordu'nun komutasını üzerine aldı.
Mustafa Kemal 1 Nisan 1916 tarihinde Generalliğe yükselir.
Bu terfi ile ilgili bir olaya burada kısaca değinelim.
Mustafa Kemal'in Çanakkale zaferinden sonra paşalığa terfi etmesine kesin gözü ile bakılıyordu. Ancak haftalar geçmesine rağmen ıstanbul'dan haber gelmiyordu. Nihayet ıstanbul'da Talat Paşa'nın başkanlığında ıttihat ve Terakki' nin genel merkezinde, Mustafa Kemal'in terfii görüşülürken, içeri Enver Paşa girer. Konuyu anladıktan sonra, cebinden bir katlı kağıt çıkarır ve toplantıda bulunanlara:
"Siz Mustafa Kemal'i tanımazsınız. O hiç bir rütbe ile memnun olmaz. General olur, korgeneral olmak ister. Korgeneral olur Orgeneral olmak ister. Orgeneral olur Mareşal olmak ister." der.
Daha sonraları bu konuşma Mustafa Kemal'e aktarıldığı zaman Mustafa Kemal şöyle demiştir:
"Ben Enver'in bu kadar zeki ve ileri görüşlü olduğunu bilmezdim."
1 Nisan 1916 tarihinde Generalliğe yükseltilen Mustafa Kemal, bu rütbe ile Ruslara karşı II. Ordu'ya bağlı XVI. Kolordu Kumandanı olarak, Muş ve Bitlis'te iki büyük zafer kazandı. II. Ordu Komutan vekilliğine atandı. Kurmay okulundan ve Selanik'ten tanıdığı Albay ısmet (ınönü) bey ile yakından tanışmak ve çalışmak imkanını buldu.(23 Mayıs 1916)
1916 Yılının ortalarına doğru Mustafa Kemal ülkenin ve ordunun içinde bulunduğu durumu anlatan bir rapor hazırlar ve bu raporu başkomutan vekiline ve hükümete sunar. Rapordaki görüşler Başkomutan Vekili Enver Paşa tarafından benimsenmez. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa görevinden istifa eder ve ıstanbul'a döner.
ıstanbul'da bulunduğu sırada Alman imparatorunun ıstanbul'a yaptığı ziyareti iade etmek üzere Veliaht Vahdettin' in Almanya'ya gönderilmesi için hazırlıklar yapılıyordu. Bu arada Mustafa Kemal'in de Vahdettin'e eşlik etmesi kararlaştırılır.
Mustafa Kemal, Almanya dönüşünde böbreklerinden rahatsızlandı. 1918 yılının Haziran ve Temmuz aylarında Viyana'da Karsbad' da tedavi görür. Bu arada V. Mehmet ölür ve Şehzade Vahdettin padişah olur.
ıstanbul'a dönen Mustafa Kemal, Almanya seyahatinde yakından tanıdığı Vahdettin' i ziyaret ederek, (5 Ağustos 1918) kendisine ülkenin içinde bulunduğu durumu bütün açıklığı ile anlatıp, alınması gereken önlemleri belirtir ve sözlerini şöyle tamamlar: "Başkumandanlığı derhal üzerine alınız. Kendinize vekil değil bir Genelkurmay reisi tayin ediniz. Her şeyden önce orduya sahip ve hakim olmanız gereklidir."
Padişah Vahdettin sorar:
-Orduda sizin gibi düşünen başka kumandanlar da var mıdır ?
-Evet vardır.
Bunun üzerine Vahdettin gözlerini sağa sola çevirir.
-Düşünelim der
Bundan sonra Mustafa Kemal Padişah Vahdettin ile iki kez daha görüşür. ıkisinden de bir netice alamaz. Üçüncü görüşmesinin sonunda hatıra defterine şu notu yazar:
"Hacı zannettiğimiz adamın koltuğunun altından putu çıkmıştır. Artık başka bir şey aramak, ama vakitsiz kimseyi ürkütmemek lazımdır."
Bu olaydan sonra Mustafa Kemal padişahın emri ile 7 Ağustos 1918 tarihinde Suriye'ye VII. Ordu Komutanlığına tayin edilir. Bu tayinin gayesinin Mustafa Kemal'i ödüllendirmek mi, yoksa ıstanbul'dan uzaklaştırmak mıdır ? Bunu gelecek günler gösterecektir. Gene burada Mustafa Kemal'in yaşadığı bir olaya değinelim.
Tayin emrini alan Mustafa Kemal odadan çıkar. Koridorda bazı Alman subayları ile Balkan savaşlarının bazı emekli su baylar toplanmış sohbet etmektedirler. Konuşulanlar Mustafa Kemal'in kulağına kadar gelir.
-Efendim, bu Türk erlerinden hayır yoktur. Bunlar hayvan sürüsüdür. Yalnız kaçmayı bilirler. Allah insanı böyle hissiz bir sürüye kumandan etmesin....
Mustafa Kemal yanlarına yaklaşır. O alev alev yanan gözlerini bu çok yıldızlı paşaların üzerlerinde hışımla gezdirdikten sonra şöyle der:
"-Sizlerin biraz evvel hayvan sürüsüne benzettiğiniz o KAHRAMAN TÜRK ASKERı'nin sayesinde hala bu sarayda eliniz kolunuz serbest dolaşabiliyorsunuz. Yazik ki, o kahraman Türk askerleridir ki, sizler için Arıburnu'nda, Gelibolu'da, Çanakkale'de canını verdi. Oysa bugün burada ıngiliz, Fransız subaylarının karşısında selam duracaktınız. Türk askeri en kısa zamanda kendisinin de, sizlerin de ne olduğunuzu gösterecektir."
Bu sırada Mustafa Kemal Paşa'yı tanımayan çok yıldızlı paşalardan biri sessizce yanındaki paşaya sorar:
-Kimdir bu?
-MUSTAFA KEMAL PAŞA
Mustafa Kemal kısa bir süre sonra ıstanbul'dan ayrılır çok güç bir yolculuktan sonra Suriye cephesine gelir. ısmet(ınönü) bey ile Ali Fuat (Cebesoy) da buradadırlar. Bu üç büyük kumandan Suriye cephesinde, Şeria Vadisinde, Şam'da, Halep'de, Riyad cephesinde kahraman Türk askerleriyle birlikte zafere ulaşmak için insan üstü gayret sarf ederler. Fakat bu sefer karşılarındaki düşman yalnız Fransız ve ıngilizler değildir. Bunlara kimi müslüman Arap şeyhlikleri ve emirlikleri de katılmıştır. Hele Hicaz Emir'i adeta Türk kanına susamış gibidir. Türk ordusu her taraftan sarılarak, geri çekilmek zorunda bırakılmıştı. IV. Ordu esir düşmüş ve tamamen dağılmıştır. Fakat gene de 25/26 Ekim 1918 tarihlerinde Mustafa Kemal'in emrindeki ordu fazla kayıp vermeksizin bu günkü Suriye sınırına değin çekilir. Artık savaş bitmek üzeredir. Osmanlığı ımparatorluğu
30 Ekim 1918 tarihinde koşulları çok ağır olan anlaşmalardan biri olan Montros Ateşkes Antlaşması'nı imzalar. Aynı günde Mustafa Kemal Adana'da Mareşal Liman von Sanders'den Yıldırım Orduları Grup Komutanlığını devir alır. 30 Ekim 1918 günü Rauf (Orbay) bey tarafından imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması, Osmanlı ımparatorluğu için bir yüz karası, bir utanç belgesidir.
Bu anlaşma asırlar boyu Türk'ün Anayurdu olan Anadolu'yu, Fransızlara, ıngilizler' e, ıtalyanlar' a Yunanlılar' a sunmanın gerekçelerini hazırlamıştır.
Ama gene bu anlaşma, Mustafa Kemal'in ülkesini ve ulusunu kurtarmak için Samsun'dan BİR GÜNEŞ GİBİ DOĞMASINA da sebep olmuştur.
Koşullara uyan değil, koşullara şekil veren Mustafa Kemal, koşulları belirsiz ifadelerle dolu olan bu anlaşmayı hiçbir zaman kabul etmeyecektir.Bu anlaşma M. Kemal 'in gözünde yırtılıp atılacak bir kağıt parçasından başka bir şey değildir.
Osmanlı ımparatorluğunun yenilmesi ve Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra ımparatorluk içinde bulunan çeşitli azınlık grupları Türklere karşı baş kaldırırlar. Yüz yıllardan beri barış içinde kardeşce yaşayan Müslüman - Hristiyan halk adeta birbirlerine düşman olur. Karedeniz Bölgesinde yaşayan Pontus Rumları Fatih Sultan Mehmet tarafından ortadan kaldırılmış olan devletlerini yeniden kurabilmek için eyleme geçerler. Çeteler oluşturup köyleri basarak, Türk halkının canını, malını tehdit ederler. Gerçek böyle iken ıngiltere'nin, ıstanbul'da bulunan Yüksek Askeri Heyeti Karadeniz Bölgesindeki Hristiyanların can güvenliğinin tehlikede olduğunu, gerekli önlemlerin alınmasını, aksi takdirde bölgeyi işgal edeceklerini söyler. ıngilizlerin bu iddialarının doğruluğunu araştırmak ve gerekli önlemleri almak üzere bölgeye bir kişinin gönderilmesi kararlaştırılır. ışte bu görev için siyasal geçmişi "Temiz" olan, ittihatçılığa bulaşmamış IX. Ordu Müfettişi olarak Mustafa Kemal Paşa SAMSUN' a gönderilir.
13 Kasım 1918'de ıstanbul'a geldiği zaman Haydarpaşa'dan karşıya geçerken ıtilaf Devletlerinin donanması arasından geçmek zorunda kalan Mustafa Kemal yaveri Cevat Abbas' a "GELDıKLERı GıBı GıDERLER" demiş ve ıstanbul'da kaldığı süre içinde bu düşünceyi gerçekleştirmek için çaba göstermiştir. Fakat zaman ilerledikçe ülkeyi ıstanbul'dan kurtarmanın olanaklı olmadığını görmüştür. Anadolu'ya geçmenin yollarını arar. IX. Ordu Müfettişliği görevi teklif edilince kabul etmekte hiç duraksamaz.
19 Mayıs 1919 günü Samsun'a sabahın alaca karanlığında ayak bastığı gün kafasında ülkesinin ve ulusunun nasıl kurtulacağının planlarını' da hazırlamıştır.
16 Mayıs 1919 günü akşamı bir avuç vatansever arkadaşı ile, köhne Bandırma vapuru Boğaz sularında ilerlerken, Mustafa Kemal topları Dolmabahçe Sarayına çevrilmiş düşman gemilerine hüzünle bakarak şöyle der :
"-İŞTE YALNIZ DEMİRE, ÇELİĞE, SİLAH KUVVETİNE DAYANIRLAR. BİLDİKLERİ ŞEY YALNIZ MADDE. BUNLAR HÜRRİYET UĞRUNA ÖLMEYE KARAR VERENLERİN KUVVETİNİ ANLAYAMAZLAR. BİZ ANADOLU'YA NE SİLAH, NE DE CEPHANE GÖTÜRÜYORUZ. BİZ İDEALİ VE İMANI GÖTÜRÜYORUZ."
|